Limelight ve Chaplin
Her izlediğim filminde beni giderek daha da etkileyen , güldüren , duygulandırıp ağlatan Chaplin'in Limeligt'ı , yani Sahne Işıkları filmi , bu gece tüm duyguları tekrardan bana yaşattı. Tıpkı bir dejavu gibi , daha önceden izlenmiş , söylenmiş bir söz gibi...Chaplin'in şaryo tiplemesi 40'lara kadar sürmüş , 40'lardan sonra Chaplin , artık kendi kimliğine bürünmüş ,kendi kimliğinde ki farklı kişilik ve tiplemeleri sahneye koymuştur. Yani bunların çoğunu , sesli filmlerinde yapmıştır. Sahne Işıkları , Chaplin'in her filmi gibi güzel ve iyi filmlerindendir. Ama...Aması var diyorum çünkü , Chaplin bunu her zaman yapar , hep bir farklılık yaratır. Sahne Işıkları , izlerken insanı derinden etkileyen , çoşturan , hayata bağlayan , aynı zamanda hayata dair dersler veren , çok önemli ve büyük bir yapıttır.
Filmi anlatmak , ya da özetlemek derdim değil , bu basit bir iştir, beni mazur görün. Ben farklı bir konuya değinmek istiyorum. Sahne Işıkları filminin , insan hayatı ile ne kadar bağdaştığı , insanın ne kadar bir şeyler bulduğunu göstermesidir. İnsan ölmek isterken , kendini yaralarken , küçük bir umutla hayata nasıl bağlanır...Eski halinden iyi olup , verilen moral ve manevi gücün ne kadar insan hayatında etkili olduğu , ve hasta insanı bile yatağından nasıl kaldırdığını , ve insan dilinin bu derece güzel ve mükemmel kullanıldığında , ne derece etkili olabildiği ve kişileri hayata bağladığı bu kadar güzel anlatılabilir. Kimi zaman , yine eski , kötü günleri düşünmek ve kimi zaman kendine acı vermek...Bazen insan , bunları kendine yapmayı sever...Chaplin'de bunları öyle güzel işlemiş , öyle güzel ve dramatik bir senaryo yazmış ki , bir tarafta sevinirken , diğer tarafta üzülüyorsunuz. Hayat de böyle değil midir ? Biri ağlar , diğeri aynı anda sevinir...Biri doğar , diğeri ölür. İşte böyle , sahne ışıkları , bizlere kendilerini sahneye adamış , iki sanatçının ve sahneye bağlılıklarının getirdiği gücü , hayata bakışlarını , perde arkasındaki hazırlanışları bu derece eşsiz ve Chaplin'in yapacağı büyük bir işti.
Okadar iyi ve güçlü oynuyor ki , karşısındaki oyuncuyu da oynatabiliyor. Claire Bloom'a gelince bu kadar güzel , tatlı ve masum bir oyuncuyu , bu derece harika oynayabilir. Film , aynı zamanda politik bir gelişimide bir bölümde bize sunuyor. Gururlu bir adamın , kendi ayakları üzerinde durmaya çalışması , ve bitmemişliğini gösterme isteği...Öyle güzel bir film ortaya çıkmış ki , sizleri şok eden , alkışlattıran bir başyapıt. Hayatın bir oyun olduğu ve bu oyunu iyi oynamamız gerektiğini , hiç bir zaman bırakmamak ve yaşamak , ileriye gitmek için verilen hassas ve dokunaklı , güçlü metin mesajları verilmektedir. Chaplin , her zaman olduğu gibi güçlü , ve sağlam diyalogları ile , bizi sıkmaz , ve her konuşmasında yeni bir perdeyi , sahne gibi karşımıza açar o diyaloglarıyla...Yeni bir plan , sekans derken filmin nasıl aktığını anlamıyorsunuz bile...Her geçen gün beni etkileyen ve bir kez daha şaşırtan Chaplin , komik olduğu kadar , ne derece duygusal olduğu ve ağlatabildiği de bu filmiyle bizlere açıkca kanıtlıyor. Hayatım da izlediğim en güzel filmler arasına girmeyi başarmış bir film olarak , ömrünün sonuna kadar ,sahne ışıkları kabimde sönmeyecektir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder