Tarih de , İngiltere'de Kalvinizm


İngiltere tarihine kısa bir bakış bizlere Protestanlığın zaferini Kalvinizm’e borçlu olduğunu göstermektedir. Kraliçe Mary zamanında Cenevre’ye sığınan önde gelen Protestanların çoğu Kraliçe Elizabeth zamanında kilisede yüksek görevlere getirildiler. Bunlarından arasında Calvin ve Beza’nın çalışmalarının büyük katkı sağladığı ve King James versiyonu çıkana kadar 17. yüzyılın ortalarına kadar en popüler ingilizce çeviri olan Kutsal Kitap’ın Cenevre versiyonunun çevirmenleri de bulunmaktaydı. Kalvin’in etkileri, İngiltere Kilisesi’nin otuz dokuz maddelik inanç açıklamasında ve özellikle de Önceden Belirleme doktrinini açıklayan XVII. maddede görülmektedir. Cunningham, Kral VIII. Henry, VI. Edward ve Elizabeth dönemindeki kilisedenin bütün büyük teologlarının hepsinin önceden belirlemeye ateşli bir şekilde inandıklarını ve Laud’un ve kendisinden sonra devam ettirilen Arminyanizmi’nin ise bu orijinal pozisyondan kaynaklandığını göstermektedir.

Eğer İngiltere’nin gerçek kahramanlarını araştırırsak, saf bir tapınma biçiminde olan ısrarcılıklarını ve saf bir yaşamın onlara verdiği ad olan ve Macaulay’ın onları “belki de dünyada yaşamış en kayda değer insan topluluğu” olarak tanımladığı “Püritanlar”ı buluruz. Bancroft’a göre İngiliz halkının Protestan olmasının nedeni Püritanlardır.

Büyük Kalvinist lider Cromwell kendisini Kalvinizm’in sağlam kayası üzerine kurmuştu ve hizmete çağırdığı askerlerinin de kendilerini aynı sağlam kayanın üzerine kurmalarını istenişti. Sonuç ise dünyanın daha önce hiç görmediği bir şekilde saflık ve kahramanlık için savaşan bir orduydu. Macaulay, “Ne İngiliz adalarında ne de tüm kıtada bu ordunun duruşuna karşı gelebilecek hiçbir düşman bulunamadı.” demektedir. İngiltere’de, İskoçya’da, İrlanda’da ve Galler’de sık sık zorluklarla çevrilen, zaman zaman Püritan savaşçılar sadece galip gelmekle kalmadılar aynı zamanda yok etmek ve kendilerine karşı gelen herhangi bir gücü paramparça etmekte de başarılı oldular. Savaş gününü kesin zafer günü olarak görerek Avrupa’nın kibirli bir şekilde kendisine güvenen en ünlü ordularına karşı yürüdüler. Ve tekrardan, Cromwell’in ordusunu diğer ordulardan ayıran şey kararlı bir ahlak anlayışı ve tüm orduyu kaplayan bir Tanrı korkusuydu. Kral’ın en sadık adamları tarafından bile itiraf edildiği şekliyle tek bir kampta bile ne yeminler duyuluyordu, ne sarhoşluk ne kumar görülüyordu. Uzun süren askerlik dönemleri boyunca barışsever halkın toprakları ve kadınların onuru kutsal sayılıyordu. Hiçbir hizmetçi kız kırmızı ceketlilerin kendilerine karşı gösterdikleri kibarlıktan yakınmıyordu. Kuyumculardan tek bir gram altın bile alınmıyordu.”

Amerika’nın en ünlü iki tarihçisinden birisi sayılan Prf. John Fiske şunları söylemiştir: “Bütün insanlığın gelecekteki politik durumunun İngiltere’de tartışılan sorular üzerine dayandığını söylemek aşırıya kaçmak olmayacaktır. Eğer Püritanlar olmasaydı politik özgürlük dünyadan yok olurdu. Hayatlarını insanlık uğruna adamış herhangi birileri varsa onlar parolaları Kutsal Yazılar, savaş nağraları Tanrı’ya övgüler olan bu amansız eski Ironside’lılardan başkaları değildi.”

Protestan şehitler Piedmont vadisinde öldüklerinde ve papalığa bağlı despotlar kanla yıkanmış mücevherlerini boynuna dolayarak tahtında lüks içinde otururken aynı amaca sahip bir konsey ve halk tarafından desteklenen ve bu zulümlerin sona ermesini öneren kişi Püritan Cromwell’den başkası değildi.

Cromwell’e üç kez İngiltere Tacı önerilmesine rağmen o bu isteği reddetti. Doktrinsel olarak Püritanlar John Calvin’in literal ve doğrudan soyuydular ve onlar ve sadece onlar İngiliz özgürlüğünün kıymetli parıltısını hayatta tuttular. Bu gerçekler göz önüne alındığında hiç kimse Fiske’nin şu sonucuna karşı çıkamaz : “İnsanlığın John Calvin’e olan borcunu fazla göstermek neredeyse imkansızdır.”

“Tarihteki Kalvinizm” adlı kısa ve muhteşem kitabında McFetridge, “Eğer, İngiliz özgürlüğüne son kurtuluşu kim sağladı diye soracak olursak tarih bize şu cevabı vermektedir. Bu kişi, Cenevre okulunda kendi zekasına ve mizacına uygun sert ve keskin bir mantık bulan, dininin anahtarının önceden belirleme doktrini olduğu ve eğer önceden belirleme doktrinini bırakmak zorunda kalırsa Tanrı’nın ilahi takdirindeki bütün inancını bırakmak zorunda kalıp basit bir Epikürcü olacağını söyleyen Orange prensi, ateşli bir Kalvinist olan William’dır. Önceden belirleme ve her şeyi yöneten ilahi takdir tek ve aynı şeyler oldukları için bu görüşünde William haklıdır. Eğer bunlardan birisini kabul ediyorsak, kendimizle tutarlı olabilmemiz için diğerini de kabul etmek zorundayız.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder